İNSAN ARZUYLA YAŞAR
Dünyevi ve materyalist düşünce giderek kuvvetlenirken, uhrevi ve manevi
düşünce tarzları yıpranıyor. Bu da toplumdaki sekülerleşmenin hızla artmasını
sağlıyor. Maddi hayattan
beklentilerimizin, inanılan “öteki” dünyadan olan beklentilerimizin önüne
geçmesindeki en önemli neden de budur. Peki neden insanların bu dünyadaki
beklentileri giderek artıyor? Kuşkusuz bunun en önemli sebebi çok fazla
uyarıcıya maruz kalmamızdır. Bunun nedeni ise internettir. İnternet bilgiye
ulaşımı hızlandırmakla kalmıyor, bilgiyi çeşitlendiriyor ve farklı şekillerde
önümüze koyuyor. “Kanada’daki Hayat”, “Amerika’daki Hayat” gibi başlıklar ruh
dünyamızı cezbederken ait olduğumuz manevi ruh kökü giderek çözülüyor. Gençler;
annelerinin ve babalarının beslendiği değerler sisteminden nefret eder hale
geliyor. Çünkü bir suçlu lazım: değerler manzumesi. Bu değerlerin içinde hem
dini hem milli değerler vardır. “Bana bu hayatı yaşatmayan kim?”, “Ben bu
hayatı neden yaşayamıyorum?” sorusu gençlerin zihin dünyasında kocaman iki soru
olarak durmaktadır.
2020’de yayınlanan bir rapora göre Türkiye’de 38 milyon Instagram kullanıcısı
olduğu söylenmektedir. Instagram kullanımı arttıkça insanların kendilerini
güzel, yakışıklı gösterme çabası giderek artıyor. Kullanılan efektler ve renk
ayarları kullanıcıların güzellik algısını zirvelere taşıyor ve “beğenilme”
denen canavarı dürtüklüyor. İnsanlar; onaylanmak, beğenilmek, arzu edilmek
ister. Bu, insanın doğasında olan çok tabii bir duygudur. Instagram gibi sosyal
ağlar insanların bu taleplerine cevap verirken bir yandan da estetik kaygısını
tetikliyor. Öne çıkan ya da çıkarılan “figürler” genelde birbirine benzeyen
figürler oluyor, bu da herkesin aynı insana dönüşmesine neden oluyor. Örneğin
erkekler arasında son zamanlarda “siyah tişört + kolye”, Şehinşah usulü saç
tarzı modadır. Bunun sebebi ise Türkiye’de popüler müziğin yerini alan rap
müziktir. Tüm sebepler birbirini tetiklemektedir.
Tüm bu olan biteni daha iyi anlayabilmek için gözlemlerimizi
muhafazakâr, geleneksel ailelerin içinde büyümüş gençlerin üzerinde yapmak
lazımdır. Yaşam tarzı ve düşünce sistematiği açısından değerlendirdiğimizde “ötekilere”
göre daha korumacı olan muhafazakâr ailenin çocukları sekülerizm akımından nasibini alıyor. Önceleri daha sade ve korunaklı alanlarda yaşayan, ailesinin
sözünden çıkmamayı bir düstur haline getirmiş gençler artık bu yaşam alanını
terk etmektedir. Buna en büyük kanıt ise muhafazakâr gece hayatının
oluşmasıdır. Üsküdar ve Başakşehir’in canlı müzikli muhafazakâr kafelerinde
müzik vardır, eğlence vardır, dans vardır, hep bir ağızdan aynı şarkıyı
tutturma vardır, kesişmeler ve bakışmalar vardır. Muhafazakâr eğlence tarzının
diğer eğlence tarzlarından farkı alkolün olmayışı ve kadın erkek ilişkilerinin
daha sınırlı olmasıdır. Fakat eskiden böyle bir eğlence anlayışı yoktu, olsa
bile daha azdı ve görünür değildi.
Evet, görünür olma. Buradan devam etmek çok daha isabetli olacaktır.
İnsan neden görünür olmak ister ya da ister mi? Evet, insan görünür olmak
ister. “Ben de buradayım.”, “Bak ben de güzelim.” demek ister. Bu yüzden yeni
nesil başörtülü genç kızların makyajları ve giyim tarzları çok konuşulmaktadır.
Oysaki “tesettür” görünmemektir, dikkat çekmemektir. Fakat insanlar bu
tesettüre dünyevilik adına farklı yorumlar getirmiştir ve nihayetinde “benim
zaten içim temiz” diyerek işin içinden çıkmayı başarmışlardır. İnsanın daha da
materyalist hale geldiğini kanıtlayan en önemli vesikalardan biri de budur.
Arzuları bastırmak, arzuları yok etmek arzuyu ortaya çıkarmaktan daha
zor bir eylemdir. İslami literatürde nefis denilen şey aslında arzulardır. Tasavvufi
düşünceye göre nefis: Kulun kötü, beğenilmeyen, bayağı ve hayvânî arzuları,
huy ve fiilleri, kibir gazap, kin, haset, hırs, tahammülsüzlük, hasislik,
dedikodu, şehvet, ihtiras, hevâ vü heves gibi zaaflarının merkezidir. Kulun
zaaf merkezi denilen şey aslında insanın enerji merkezidir. Bir insana
duyduğumuz aşk, bir insana duyduğumuz cinsel istek ve arzu, bir insana
duyduğumuz sonsuz öfke benliğimizin bir parçasıdır. Ruhani temelli düşünceler
insanın nefsini köreltmesini arzulasalar da günümüzde bu pek mümkün değildir.
İnsan, günden güne nefsinin kölesidir. Hatta bir bakıma insan yaralarına meftun,
bastırdığı düşünceye aşıktır. İnsandan idraki kaldırmak mümkün değildir. Öyle
değilse öyle değildir.
Günümüzde bastırılmak istenen ne varsa daha kuvvetli ve kontrol edilmesi güç
bir şekilde ortaya çıkmakta, insanlığın bu zamana kadar geliştirdiği tüm dini ve
milli motifleri ezmektedir. Yani aile büyüklerimizin “gençlik nereye gidiyor”
sorusu bunun üzerine bina edilmiştir. Asıl soru “Gençlik nereye gidiyor?” değil
“Gençlik nereye gitti?” olmalıdır. Gençliğin istikameti yaşamdır. Bu gençlik ki
içinden gürül gürül nehirler akar, kalbinden tatlı bir akşam güneşi çıkar. Kesinlikle
neşelidir ve alemcidir. Yani “vav kuşağı” değildir – ki "vav" diye bir kuşak
olması mümkün bile değildir. Çünkü dini ve milli değerler sistemi yok olmaya
doğru gitmektedir. Bunu engellemeye çalışmak fırtınalar içinde gemi yüzdürmeye
benzer. Şartlar ne olursa olsun her toplum kendi değerler sistemini yok edecek
ve yerine yeni şeyler koyacaktır. İnsanın tüm beklentisi artık bu dünyadadır.
Bu da çeşitli bunalımları ve umutsuzlukları beraberinde getirecektir. Çünkü
sonsuz huzur inançtan veya zenginlikten gelir. Öteki dünyaya inancın giderek
azaldığı, tüm mal ve hizmetlerin kapış kapış satıldığı günümüzde huzursuzluk
yeni sorun olacaktır. Çünkü artık gençliğin tüm beklentileri bu dünyadadır.
%100 katılıyorum eline sağlık
YanıtlaSilGood
YanıtlaSil